Makaleler

Hak arama kültürü

Aktivistler, Almanya’da Hambach Ormanı’ndaki ağaçların kesilmesini engellemek için 2018 sonbaharında gösteriler yaptı. Haftalar süren direniş ve protesto, RWE enerji firmasının işlettiği linyit ocağını bu ormanda genişletmek istemesi üzerine başladı. Sonunda çevreciler, mahkemenin işletmeyi bir yıl erteleme kararıyla büyük başarı kazandı.

Peki aktivistlerin çevre veya doğaya bu kadar duyarlılığı nereden geliyor? Elbette çevreye karşı geliştirdikleri ilişki düzeyinden. Çevre ve doğayı koruma, hayvan hakları gibi ideal edindikleri gerekçelerle hayatları pahasına bir direniş göstererek ağaç katliamına dur dediler. Çünkü zihinlerinde oluşturdukları çevre bilinci, çevreye oldukça duyarlı bir ilişki düzeyine çıkmıştı. Belki böylesine bir duyarlılık enerji firmasında çalışan birçok insanı işinden edecek, ama olsun, onu firma düşünsün… Aktivistlerin kendine biçtiği görev çevreyi korumak… Belli ki, içselleştirdikleri çevre bilinci, ormanları yok edecek linyitten enerji üretimine geçit vermiyor. 

Yine dün Köln ve Berlin’de 30 binden fazla gösterici, sokaklara dökülerek linyitten enerji üretimini protesto etti. Kimse de çıkıp onları herhangi bir şekilde yaftalamadı.

Son günlerde Paris’teki “Sarı Yelekli” gösterileri de hız kesmeden devam ediyor. Dün 75 bin kişi meşhur Şanzelize Caddesi‘nde (Champs-Elysees) boy göstermiş. Sebebi de Fransa’daki benzin ve hayat pahalılığını protesto etmek. Gösterileri toplumun varoş denebilecek kesimlerinin başlattığı bilinmesine rağmen, kimse onları dışlayıcı bir değerlendirmede bulunmadı. Dahası göstericilerin aralarına karışan sağ ve sol aşırı örgütler yakıp yıkmaya başlayıpgösterilere gölge düşürseler de, hak aramaya kimse karşı çıkmıyor. Hükümeti devirmek gibi bir yorum mu… Henüz böylesine uçuk ve akıllara ziyan bir açıklama kimseden gelmedi.

Çünkü hak aramanın toplumda ve siyasette karşılığı var. Batı geliştiyse bu değerler sayesindedir.

Şimdi soralım, Hambach gösterileri ortalama bir Doğu ülkesinde nasıl karşılanırdı? Şöyle bir tahminde bulunabiliriz: Sonuçta enerji üretilecek, birkaç tane ağaç kesilse ne olur! Hatta “Almanya’da ağaçtan bol ne var” deyip gösterileri abartılı bulanlar da çıkabilir. Bazıları “kıyametin kopacağını bilseniz elinizdeki fidanı dikiniz!” hadisini hatırlatırken, bazıları da Gezi’de olduğu gibi aktivistlere “çapulcu” da diyebilir.

Hangisi olursa olsun tablo hiç de iç açıcı değil: Çevre fütursuzca katledilir, ormanlar yağmalanır, şehirler yaşanmaz ucube beton yığınları haline getirilir, tarihin ve doğal güzellikler acımasızca yok edilir… Kimin umurunda… Zaten en fazla doğa tahribatı, gelişmemiş veya gelişmekte olan böylesi ülkelerde değil mi? Nedendir bilinmez, bu coğrafyada “alan memnun veren memnun” rahatlığıyla kimse pek kılını kıpırdatmaz.

Aslında aktivistlerin çevreyle kurdukları ilişki düzeyinden hareketle, insanın hak, hukuk, hukuk devleti, ilke, demokrasi, insan hakları, özgürlükler, çoğulculuk, etik, ahlak gibi kavramlarla olan ilişkisini de sorgulamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Gelişmiş toplumlarda hak arama, hukuk ve siyasi etik açılarından demokratik ve anayasal bir hak. Peki Doğu toplumlarında niçin hâlâ bir hak olarak görülmez? Bırakın çevre gibi herkesi ilgilendiren bir konuyu, havaalanı inşaatında yüzlerce arkadaşını kaybeden, zor şartlarda köle gibi çalıştırılıp ücretlerini de alamayan işçilerin protestoları bile zorbalıkla bastırılıp bazıları da tutuklandı. Doğu zihniyetinde evrensel hukuk ve insan hakları gerçekten lüks kavramlar mı?

Oysa ileri toplumlar, din ile birlikte bütün bu alanlarda kazandıkları bilinç sayesinde, hukuk ve insan merkezli, daha ferah yaşanabilir bir iklim sunabiliyorlar. Bu noktadan bakıldığında Batının seküler toplumlarının faziletler noktasında Müslüman toplumlardan daha ileri olduklarını söyleyebiliriz.

Müslümanların çoğu henüz toplumsal barışın önemli ölçüde hukuk, etik, demokratik teamüller, evrensel insan hakları ve anayasal haklar gibi seküler değerleri de içselleştirerek sağlanabileceğini bile kavramaktan uzak. Buradan bakınca niçin hâlâ Müslüman toplumlar ahlak ve ilkeden yoksun, adaletten bîhaber, cehalet ve despotik yönetimlerle boğuşuyor daha iyi anlaşılır.

Muhammet Mertek

Letzte Aktualisierung: 2. Dezember 2018
Zur Werkzeugleiste springen