Makaleler

Hangi İslam Almanya’ya ait

Federal Almanya’nın çiçeği burnunda İçişleri Bakanı Sayın Horst Seehofer, “İslam Almanya’ya ait değildir” açıklamasıyla toplumu böldüğünün farkında mı bilmem. Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisine kaptırılan oyları geri almaya matuf konuştuğu açık. Fakat bu söyleminin Almanya’daki Müslümanları nasıl etkilediğine dair kafa yorduğunu sanmıyorum.

Sözleri öncelikle tarihi açıdan doğru değil. Müslümanların bilime katkılarını ve Müslüman alimlerin antik dönemden tercüme faaliyetlerini hesaba katmadan Rönesans gerçekleşebilir miydi? Endülüs medeniyetinin ve bilim dünyasının etkisi olmaksızın Avrupa aydınlanmasından söz edilebilir miydi?

Kültürel kimlik sorunları üzerine açıklama yapan politikacılardan biraz da tarih bilinci ve bilgisi bekliyor insan. En azından Sigrid Hunke’nin “Avrupa Üzerine Doğan İslam Güneşi” eseri veya Fuat Sezgin’in beş ciltlik “İslam Bilim Tarihi” kitabına ya da sadece Almanca’ya giren bilim ve kültürle ilgili Arapça sözcüklere bir göz atabilseydi Sayın Seehofer, İslam’ın muazzam etkisini inkar etmeye kalkmazdı.

İkinci olarak bu söylem hem dışlayıcı hem de entegrasyona engel bir yaklaşım. Belki dolaylı olarak Müslümanların bu ülkeye ait olmadığını dile getirmek istiyor, her ne kadar yan cümlesinde Müslümanların Almanya’ya ait olduğunu zikretse de. Müslümanlar bu ülkeye ait, ama dinleri değil demenin mantığı nedir? Elbette bir Müslüman diniyle ve değerleriyle birlikte bu ülkeye aittir. Eğer demagoji yapmıyorsa, Müslümanlara hangi mesajı vermek istiyor acaba Seehofer? Birçok Müslümanda zaten var olan bu ülkeye ait olamama duygusunu daha da pekiştirmiş olmuyor mu?

Bir kere belki kendisinin de arzuladığı bir biz duygusu ve hoş geldin kültürü oluşturmaya kesinlikle hizmet etmiyor. Düşüncesiz ve talihsiz yapılan bu açıklama ‘yabancı’ bir kültürü kabullenme ve ona değer vermeye de kesinlikle katkı sunmuyor. Ki bu adımları atmadan entegrasyonun başarıya ulaşması mümkün değil. Böylece AfD’nin popülist ajitasyonuna yaklaşırken radikal neoselefistlerin pozisyonunu da güçlendirmiş oluyor. Söylediği şöyle anlaşılıyor: Müslümanlar bize ait değil, ama kültürümüze entegre olmalılar. Sayın Seehofer, böyle bir şey nasıl gerçekleşebilir?

Üçüncü olarak bu İslam tartışmasının farklılıkları gözetmeden cereyan etmesi de üzücü. Üstelik bu açıklamayla hangi problemin çözüldüğü meçhul. Tek bir problem…

Burada mesele İslam da değil, insanlar. Hayatlarının en verimli zamanlarını ağır işlerde çalışarak geçiren ve ülkenin gelişmesine katkıda bulunan ilk nesli unutamayız. Almanya’yı vatan edinmeye ve mutlu bir hayat sürmeye çalışan Müslümanlar var. On yıllarca dışlayıcı söz ve davranışlara maruz kalıp, sürekli haklarındaki olumsuz haberlerle bu harika ülkede kendini bir türlü yerli hissedemeyen insanlar… İşte Seehofer’in sözleri, bu insanlara olumsuz yansırken, şöyle veya böyle AfD seçmenlerine de çok olumlu mesajlar veriyor.

Anlaşılan Seehofer, Müslümanların entegre olmalarını ve bir biz duygusu geliştirmelerini istemiyor. Müslümanların burada kendini güvende hissetmelerini, barış içinde yaşamalarını, sağ duyuyla sosyal problemlerinin çözülmesini de… Yeri gelmişken Müslümanların çoğu problemlerinin din kaynaklı değil, sosyal ve ekonomik kaynaklı olduğunu da hatırlatalım.

Aslında İslam Almanya’ya ait olmuş veya olmamış, pek de önemli değil. Nasılsa Müslümanlar, kendi İslami anlayışlarına göre bu ülkede bir şekilde yaşayıp gidiyorlar.

Belki son tahlilde Seehofer’in ifadeleri uzun soluklu bir tartışma başlatması açısından faydalı görülebilir. Hangi İslam buraya ait olmalıdır veya olabilir? Mesela Suudi Arabistan tesirindeki İslam bu ülkeye uyar mı? Birçok Müslümanın veya Müslüman toplulukların da kendilerine yöneltmesi gereken bir soru bu. Fakat birçok İslami cemiyet veya akım İslamı bir bütün olarak kendi tekelinde görüp, temsilinin de tek kendi hakkıymış gibi bir varsayımla bu soru(n) kıyısından kulağından tartışılmıyor bile. Onların gözünde İslamın bütünü bizzat bağlı bulundukları o cemiyet içinde yaşanılıyor zaten. İşte bu, Müslümanlar arasında şimdiye kadar sağlıklı bir diyalog kurulamamasının da temel sebeplerinden biri. Birçok Müslüman dışa karşı İslamın evrenselliği ve çeşitliliğinden dem vururken, her nedense kendi cemiyetlerinde bunu pratiğe geçirmeye çalışmıyor. Sebebi de büyük ölçüde özgürlükçü, çoğulcu demokratik bir anlayışa sahip olmamaları olsa gerek.

Dolayısıyla nasıl bir İslami anlayışa sahip olduğumuzu belirtirken mutlaka bir sıfat veya tamlamaya ihtiyacımız var. Bu bağlamda başka din mensupları gibi Müslümanların da dinlerini rahatlıkla yaşadıkları Almanya gibi bir hukuk devletinde anayasaya ve içindeki değerlere bağlılıklarını izhar etmeleri gerekir. Çünkü hukuk ve etik toplumsal hayatta önemli bir rol oynuyor. Din de bu alanlarda fevkalade olumlu manada etkili olabilir. Seehofer’in kafa karıştıran ifadeleri yerine Müslümanlar dinleriyle doğru şekilde yüzleşebilecek kadar aydınlatılabilse ve anayasaya uygun davranabilecek kadar dini bir bilinç geliştirilebilse daha yararlı olurdu. Ancak o zaman barışçıl ve dünyaya açık bir İslam’a sahip Müslümanlar bu ülkede kendilerine hatırı sayılır bir yer bulabilirler. Şüphesiz böyle bir İslam da Almanya’ya ait olurdu, her ne kadar Müslümanların hala hukuk devleti, demokrasi, laiklik, ifade özgürlüğü ve insan hakları gibi noktalarda büyük sorunları olsa da…

Eğer Müslümanlar günün birinde dinlerini bu kavramlarla bağdaştırabilir ve bunları içselleştirebilirlerse din kaynaklı sosyal problemlerini en aza indirgeyebilir veya büyük ölçüde çözebilirler. O zaman İslam’ın Almanya’ya ait olup olmama sorununun pek de önemi kalmaz. Zaten İslam çoktandır Almanya ve Avrupa’da varlığını sürdürüyor.

Muhammet Mertek

Letzte Aktualisierung: 1. April 2018
Zur Werkzeugleiste springen